ÖĞRETMENE VARAMADIM

“Öğretmene varamadım,

Naylon çorap giyemedim,

Muradıma eremedim.”

Eski bir Tokat türküsü, böyle anlatıyordu öğretmenin statüsünü, mesleğin saygınlığını. Anadolu’da, genç kızların hayaliydi öğretmene varmak, naylon çorap giymekse sınıf atlamaktı aslında…

Öğretmen; kasabanın, köyün, hatta şehrin en prestijli insanıydı. Bilgi kaynağı, kültür elçisi, ombudsman, bilirkişi, otorite velhasıl devletin en onurlu temsilcisiydi.

Rahle-i tedrisinden geçen, adam olur; onu örnek alansa mutlaka muvaffak olurdu. O yürüdükçe genç kızların (veya genç erkeklerin) yüreciği hop hop hoplardı.

Herkesin mutlaka iz bırakan hikâyesi vardı onunla; “ben ilkokuldayken” diye başlayan…

Ekonomik açıdan orta sınıfın üstündeydi yaşam standardı, somya karyola sadece onun yatak odasında vardı; onun hanımı naylon çorap giyerdi, onun saçları biryantinli, onun pantolonu ütülüydü.

O yüzden, her genç kızın hayali “öğretmene varmak”, her annenin umudu “öğretmen damat”tı…

Zor şartlar altında Anadolu’nun ücra köşelerinde insanlara bilgi, kültür ve yaşam becerilerini aktarırken çok yoruldu belki, ama mesleğin onurlu yıllarının keyfini çıkardı dönemin öğretmenleri. Zira, gün geçtikçe prestij kaybına uğradı, ekonomik açıdan alt sınıflara düştü öğretmen. Öyle ki; bir zaman yoksulluk üst sınırı öğretmen maaşına endekslendi, “hiç olmazsa öğretmen olsun” diyerek meslek tercihinde öğretmenliği en alt sıralara indirdi ebeveynler…

Öğretmen yetiştiren kurumların eğitim ve öğretim kalitesi düştü, vekil öğretmenlik, açıktan atama adı altında formasyonu olmayan binlercesi öğretmen olarak atandı. Torpili olan en gözde okullara giderken, gariban, mesleğinde başarısız ya da devletine düşman olanı da “DOĞU” ya sürdüler…

Kimi dönemedi gittiği yerden, kimi, devlet – millet aleyhtarı nesil yetiştirdi; oralarda hala saygındı bu meslek zira…

Gün geldi dövüldü, hor görüldü, gün geldi öldürüldü, öğretmen… Maaş sıralamasında en altlara indiğinde karikatürize durumdaydı artık. Ve nihayet,  siyasi ve politik ayrıştırmanın içine de çekilince öğretmen, iyice gözden düşer oldu.

O onurlu, o peygamberin övdüğü meslek, sıradanlaştı insanların gözünde, icra edenlerse çaresizliklerine alıştı, kabullendi durumu…

Şu an birçoklarının duygu ifadesi ile: 3 ay tatil yapan, öğrenciden para toplayan, özel ders veren, mesleki açıdan yetersiz, öğrenciye aslında hiçbir şey vermeyen, en ufak kusurunda (kendisine göre) şikâyet edilmesi gereken, aldığı maaşı hak etmeyen sıradan biri, öğretmen…

Nasıl anlatmalı öğretmenin her akşam evinde üç dört saat (ertesi günkü dersi için) hazırlık yaptığını; yüzlerce yazılı sorusu hazırlayıp, değerlendirmesini adaletle yapabilmek için saatlerce evde çalıştığını, – ondan başka da hiçbir devlet memurunun eve iş götürmediğini- , ailesine yeterince zaman ayıramadığını, yaz tatilinin

 15 temmuzda başlayıp 1 eylülde sona erdiğini; ondan, ders anlatmanın haricinde rehberlik          ( güncel adıyla aile ve öğrenci koçluğu) beklendiğini ve bunun da mesai ile sınırlı olmadığını; kulüp faaliyetleri, okul nöbetleri, ve okulun gelişimi için diğer çalışmalara, törenlere ve kutlamalara katılmak zorunda olduğunu. O; doğruyu, güzeli, iyiyi anlatmaya çalışırken, bir yandan TV dizilerinin, bir yandan görsel ve yazılı medyanın popüler kültürü, ahlaksız da olsa kısa yoldan bir an önce çok para kazanmanın alternatif yollarını enjekte ettiğini ve bunun aile tarafından da memnuniyetle benimsendiğini; Okulların, öğretim ve eğitim amaçlı, dershanelerin ise sadece pekiştirme amaçlı kurulduğunu, etüt ve dershanenin zorunlu olmadığını; öğrencilerden para toplama işinin prestijini iyice ayaklar altına aldığını bildiği halde öğrencilerinin daha temiz, daha sağlıklı ve teknolojik donanımlı ortamını oluşturmak için istemek zorunda bırakıldığını;  toplumun değer yargılarının değiştiğini, başarının sadece SBS ve ÖSS ye  endekslendiğini, bu nedenle eğitim için harcadığı eforunun görmezden gelindiğini; baş döndürücü hızla değişen teknolojiyi algılayıp öğrencilerine aktarmak , kendisini yetiştirmek, kurs, seminer vb programlara katılmak için daha çok zamana ve paraya ihtiyacı olduğunu….

Nasıl ifade etmeli ki, öğretmen artık eski öğretmen, meslek artık eski meslek değil…

Nasıl iade-i itibarı olsun ki; mesleğin mensupları, mahdumları ve amirleri inanmıyorken itibarına…

içine gönderilmiş