NASIL SÖNER BU YANGIN…

şehitler
Kelimeler kifayetsiz kalıyor böyle zamanlarda…

Ne desen, ne yapsan nafile..

Hangi cümle teselli olur ki, biricik evladını o soğuk, o karanlık, o hain gecede kaybetmiş annenin alev alev yüreğine…

Yüzlerce kalleşin, soysuz mermilerine hedef olmuşta, makamların en yücesine ulaşmış 24 Mehmet…

Bu kaçıncı gidiş… Bu kaçıncı dağlama anaların titrek yüreğini…

Yerine koyamadım kendimi, empati kuramadım biricik kuzusunu, evinin kahramanını, bir çırpıda kaybetmiş metanetli babayla; hayal bile edemedim, bir türlü kıyamadım evladıma…

Daha dün annesini “dua et, az kaldı” diye teselli eden Aykut’un dualarına sarılıp geldi 24 ü birden….

Çocuğumu düşündüm sizin gibi, öğrencilerimi düşündüm… Birkaç yıl sonra onlar da koşacak tereddüt etmeden peygamber ocağına….

Bu soylu millet, esirgemeyecek tek bir evladını, bilirim. “Vatan sağ olsun” diyecek bağrına koca koca taşları basarak…

Düşündüm…

Neye; nasıl inanmış -inandırılmış- ki, sonunda mutlaka öldürüleceğini bile bile soğukta, sıcakta, aç, susuz, fareler gibi kayalıklarda, mağaralarda yaşamayı göze alır da bir cani, kalleşçe pusu kurar, saldırır kendi nüfusundan birilerine… Nasıl bir arzu, nasıl bir fantezidir ki, öldürdükçe kini artar… Neyin uğruna, çocuk, yaşlı, anne demez öldürür, öldürür, öldürür….

Nereden alıyor bu cesareti, nedir bu cüretin bu küstahlığın kaynağı…

Karşısındaki, otuz yıldır savaşan, teknolojik altyapısı, mühimmat, istihbarat ve silahları ile en donanımlı en büyük ordu… Ölümüne susamış olmalı kafa tutan, ya da zır deli…

Sosyologlar, terör uzmanları, siyasiler, emekli subaylar, terör örgütünün bu vahşi saldırılarını yorumlarken; sebep sonuç ilişkisi kurup ciddi tespitlerde bulunurken; siyasiler, samimi duyguları ile açıklamalar yapar, taziyelerini sunarken; neden ve nasıllarını düşündüm mevcut durumun…

Karşımızda duran, açık ve net, yeri yurdu belli, mert bir düşman değildi ki… Kalleşçe saldıran hain, sinsi ve müzevir.… Yandaş ta bulmuş kendisine yıllarca, kendisi gibi haysiyetsiz…

Biz, net miydik peki, karşısında dimdik ve topyekûn; bu rezil hareketin. İdealimiz var mıydı bu hususta; yahut ciddi bir planımız…. Kararlı mıydık, milletçe bu beladan kurtulmaya…

Onların inandığından daha fazlasına biz inanmadığımız için mi bu kadar cüretkarlar yoksa?..

Çocuklarımızı; sıkı bir özgüven, bir yaşam disiplini ile yetiştirip, işini dört dörtlük yapmayı benimsetemediğimizin farkındalar… Önce hayatta kalmak zorunda olduğunu, bunun yol ve yöntemlerini ta çocukluğundan öğretemediğimizi biliyorlar; biliyorlar erken , yatmalarına, erken kalkmalarına kıyamadığımızı…

Okumadıklarını da biliyorlar, gelişme olgunlaşma çağlarını bilgisayar ve televizyon başında geçirdiklerini de…

Ölmeyi, öldürmeyi oyunlarda görmüş, “game over” olduğunda yeniden başlayacağını düşünen flu bir nesil var karşılarında. Bunun farkındalar…

Hedefleri flu, inançları flu, hayalleri flu… Milli marşını okurken de, dersini dinlerken de, eğlenirken de, ağlarken de umursuz..

Bu yüzden cesaret edip saldırıyor hain, bu yüzden bu kadar küstah…

Biliyorlar ki, memuru, öğretmeni, öğrencisi, işçisi, çiftçisi, doktoru, mühendisi, işini dört dörtlük yapmıyor, en ince ayrıntısını düşünerek planlamıyor hayatını…

İnsansız hava aracını bize satan dost değilse, pekâlâ karşı tarafa da istihbaratını verecektir. Ve kalleş pusular hep olacak, ta ki kendi aracımızı yapıncaya kadar…

Her Türk vatandaşı zekasının ve yeteneğinin limitlerini zorlayarak üzerine düşeni yapmalı artık..

Tarafı da belli olmalı; bu ülkenin nüfusuna kayıtlı, suyunu içen, ekmeğini yiyen herkesin…

……..

Kararını ver yalnızca; soyunu kimsenin sorguladığı yok…

Yanımızdaysan haykır bunu ve işini yap, yapılması gerektiği gibi…

Zira :“Memleketini en çok seven, işini en iyi yapandır.”

içine gönderilmiş

Bir cevap yazın